Sonsuza Dek Süren İlişki: Anne ve çocuk

Anne sevgisi, çocuk sevgisi kadar güçlü bağlar içeren başka bir birliktelik var mı? Aşk gibi ama daha yoğun duygular; üstelik aşkın ömrü gibi uçarı değil, sonsuza dek sürüyor, hem de güçlenerek. Başka bir insan için asla yapamayacağınız, gücünüzün, enerjinizin yetmeyeceği “şey”leri bir “ah” bile demeden yapabilmenin bir açıklaması olmalı… Uykusuz her gecenin sabahında yeniden enerjiniz olmasa bile uyanarak aynı şeylere başlamak, ateşli günlerle baş etmek, yedirmek, giydirmek, yıkamak, konuşmak, sevgimizi göstermek… Anne olmak, bu duyguyu derinden hissetmek, sonra bağlanmak… Bize bağ(ım)lı olduğunu bildiğimiz o minik varlığa bakmak…

 

Anne sevgisi hamilelikte başlıyor

DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Klinik Psikolog Dr. Ayşe Bombacı, annelik sevgisini benzersiz kılan bilimsel özelliklere dikkat çekiyor. Bombacı, “Anne sevgisinin oluşumu hamilelikle birlikte başlıyor. Bu dönemde yaşanan önemli hormonal değişimler anneyi, doğumdan sonra bebeğine bağlanıp onu koruması için hazırlıyor. Sevgi ve bağlanma hormonu olarak bilinen oksitosin hormonunun seviyesi hamilelikle birlikte yükseliyor. Böylelikle bir anne adayı, bebeğine olan bağını henüz daha ona hamileyken güçlendiriyor. Onunla konuşarak, göbeğini severek, ona kendi sevdiği bir ninniyi söyleyerek aralarında bağ oluşmaya başlıyor” diyor.

Demek ki hormonlar devrede… Hem de hamilelikten itibaren. Bebeğimize bağlanmak için bizi hazırlayan hormonlara ne kadar teşekkür etsek az. Yoksa bizi her gün ayakta tutacak o gücü nasıl bulabilirdik?

Doğumda endorfin devrede

Devamı da var. Doğum sancılarıyla birlikte salgılanan endorfin hormonu. Hem doğumu kolaylaştırıyor, hem ağrıyı azaltıyor. Bombacı şöyle diyor; “Çocuk dünyaya geldiğinde yaşanan sancılar bir anda unutulur, çünkü endorfin hormonunun seviyesi doğumdan sonraki ilk saatlerde hâlâ yüksektir. Anne, doğumdan sonra bebeğini kucağına aldığında, ona dokunarak iletişim kurduğunda ve emzirmeye başladığında bağlanma ve sevgi hormonu olan oksitosin de yüksek seviyede salgılanmaya devam eder”.

 

Hormonlar önemli ama tek başına elbette ki yeterli değil. Her şeyi hormonlara bağlarsak, sanki bazı şeyler eksik kalmıyor mu? Doğum ile birlikte başlayan bu eşsiz birliktelik her geçen gün daha da kuvvetlenerek başka kimseninkine benzemeyen bir bütünlük oluşturuyor; anne ve bebek arasında bir ahenk oluşuyor. Bebek, annesinin onu koruduğunu, kolladığını biliyor, bir iletişim başlıyor ve o iletişim sonsuza dek sürüyor.

 

Hem bedensel, hem de ruhsal güvenli bir bağ gerçekleşiyor anne ile bebek arasında. Bombacı, “Anne sevgisinin derecesi, bir çocuğun sosyal iletişim becerileri, empati kurabilme yeteneği ve hatta ileride karşı cinsle yaşayacağı romantik ilişkinin niteliğini bile etkileyebiliyor. Uzun sureli ve ciddi ilişkileri yaşamakta zorlanan yetişkinlerin klinik öyküsüne bakıldığında, çocukluk döneminde güvenli bir anne – çocuk bağı yaşamadıklarına rastlanıyor. Yine de daha sonraki dönemlerde yaşanan olumlu ilişkiler ve güven temelli sevgi dolu bir eş sayesinde, anne sevgisi almadan büyümüş bir çocuk, kendi yaşamamış olsa bile çocuğuna anne sevgisi verebiliyor” diyor.

Kısacası ilk günlerde anne ile bebek arasında kurulan güvenli bağ bir ömür çocuğu etkiliyor! Ancak bir eşin katkısı da yadsınamaz.

Güvenli bağlanan bebek gelecekte güvenle yaşıyor

0-6 yaş arasında öğrenilen bütün bilgiler insanın hayatında öğrendiği bilgilerden daha fazla.

Bebeklik döneminde yaşanan güvenli bağlanmanın önemine işaret eden Doçent Doktor Tayfun Doğan da “0-2 yaş arası çok önemli. Anne ya da anne yerine geçen kimse çocuğun onunla ilişkisinin çok önemli olduğunu biliyoruz. Bugün psikolojide bağlanma konusu en popüler konulardan birisidir ve biz pek çok konuyu bağlanma konusuyla açıklarız. Bireyin ilerideki evlilik ilişkilerinden iş yaşamına, depresyona girip girmemesine kadar pek çok konu bugün bağlanma konusuyla ilişkilendiriliyor. Özellikle 0-2 yaş arasında anne ile bebek arasındaki ilişkidir. Bu dönemde güvenli bağlanma sağlanmış ise ileride de ilişkilerini doğrudan etkiliyor. Eş seçimini ve ruhsal durumunu doğrudan etkileyebiliyor. Çocuğun bu dönemde kendini güvende hissetmesi, ihtiyaçlarının karşılanması önemli, sevgi şefkat gösterilmesi, annesinin ona dokunması çok önemli. Bunlar olmazsa güvensiz bağlanma ortaya çıkıyor bu da ilerleyen yaşamda ciddi problemler oluşturuyor” diyor.

Kritik yılları birlikte güven içinde geçirmek

Sağlıklı bir anne- bebek ilişkisi sürekli birlikte olmak anlamına gelmiyor. Birlikte olunan zamanlarda sağlıklı ilişki kurmak anlamına geliyor. Sorumluluk sahibi olmak, bunu bebeğe de yansıtmak, birlikte aktivitelerle dolu, kaliteli vakit geçirmek ama bir yandan da yavaş yavaş çocuğu güvenilen büyüklere ara ara emanet etmek gerekiyor. Annenin ruh sağlığı çok önemli. Kendini iyi hisseden bir anne çocuğuyla iyi ve anlamlı bir şekilde bir bağ kurabileceğinden öncelikle annenin ruh sağlığını koruması, gerekirse yardım alması, babanın da doğumdan itibaren her aşamada anne ve bebeğine destek olması önerilenler arasında.

Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Yüksel Artar; “Çocuğun annesinden sorunsuz şekilde ayrılma aşamasına gelebilmesi için öncelikle gelişimin ilk evrelerinden itibaren anne-çocuk arasında sağlıklı bağlanma ilişkisi kurulmalıdır” uyarısında bulunuyor.

Yeni doğan bebeklerin ilk aylarda içe dönük olarak yaşadığını hatırlatan Artar, “Bebeklerin tüm fiziksel ihtiyaçları yetişkinler tarafından karşılanır. Bebeğe göre anne ile kendisi bir bütündür. Bu yakınlığın bebek açısından tatmin edici düzeyde yaşanması önemlidir.  Bu evrede anne bebekten hiç ayrılmamalı, bebek anneye bağlanmalı araya duygusal ve fiziksel mesafe girmemelidir. Bebeğin ihtiyaçlarının yeterli şekilde karşılanması ‘temel güven’ duygusunu geliştirir. Hareketlenme ile birlikte yürümeye başlayan bebek dünyayı farklı açıdan görür, çevresini incelemeye ve keşfetmeye çalışır. Ancak anneyi gözünün önünden her kaybettiğinde endişe duyarak anneye geri döner, sonra tekrar uzaklaşır. Bu arada kendi sınırları ile annenin sınırlarını, kendi içinde oluşturmaya çalışmaktadır. Annelerin bu dönemde, çocuğun endişe ile geri dönüşünü; sakince, şefkatle karşılaması ve güven vermesinin gerekliliği kadar tekrar uzaklaşmasına teşvik etmesi de o kadar önemlidir.  Üç yaşından sonra duygusal ve sosyal olgunlaşma artar. Çocuk anneyi zihninde yaşatmaya başladığından ayrı kalmaya daha fazla tahammül gösterebilir. Çocuk, artık evden ayrılarak anaokulu gibi sosyal bir ortama daha kolay uyum sağlayabilecek düzeye gelir.“ diyor.

Özetle; güven duygusu verilen, bebeklikte ihtiyaçları karşılanan, yaşına göre sorumluluk verilen, cesaretlendirilen, kendi başına oyun oynamasına fırsat verilen çocuklar bu kritik dönemi rahatlıkla atlatarak yollarına devam ediyorlar.

Dönüşüm Ustası, Eğitmen, Enerjist Mari C. Pektezol’ten yüreklendirici birkaç cümle ile yazıyı bitirelim; “Bir çocuğun sadece anneye ihtiyacı olduğunu, onu saran, hep yanında olduğunu hissettiren, güven veren, huzurlu, mutlu bir annenin eşsiz bir hazine olduğunu bilmek yetiyor.

Kendinizi zenginleştirin, donatın, becerilerinizi, bilginizi arttırın, yeteneklerinizi geliştirin, hedefleriniz olsun, içinizi doldurun, hayatın içinde dönüşüme istekli olun. Ne olursa olsun özünde ise nerede neye ihtiyaç var ise sadece ve sadece o olun. Ve hakkıyla olun, içine ruhunuzu üfleyerek, yüreğinizi katarak, sevginizi kararak, yürekten kucaklayan olun.

Mutlu anneler mutlu çocuklar, mutlu bizler, mutlu yarınlar demektir.”