Doğal Beslenme Dünyanın Geleceğidir

Avukat, maraton koşucusu, 13 yıldır doğal beslenen, “Mutluluk Reçetesi: Doğal Beslenme” kitabının yazarı Mine Rana Dayıoğlu ile doğal beslenmenin faydalarını, çocuklarını nasıl beslediğini konuştuk.

Mine Rana Dayıoğlu merhaba; “doğal beslenme” tam olarak nedir?

Beslenmek insanın ilk keşfi.  Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik ve sağlık ile harmanlanmış bir örüntü beslenmek. İnsanoğlu hiçbir zaman ciddi bir açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalmamıştır. Her dönemde en doğal yoldan doğayı dinleyerek beslenmeyi becermişlerdir.

Oysa günümüzde doğadan uzaklaştıkça doğalı da kaybediyoruz. Bunu besinlerimizden, soframızda ki çataldan tabaktan, temizlik ürünlerinden dahi anlayabiliriz. Yaşamı pratikleştirdiğimizi sanırken ruhumuzu karmaşık hale getiriyoruz.

Ne kadar doğal yaşarsak o kadar dingin ve huzurlu oluruz. İnsan aç gözlüğünün ve ruhunu doyuramamasının esiridir. Acaba ruh mu doymadığı için doğal değildir yoksa doğal beslenmediği için mi ruh doymamaktadır?

İlk insan tamamen doğal beslenmişti; hatta ilk çağlarda ölü hayvanların bağırsaklarındaki kalıntıları besin olarak tüketmişlerdir. İnsan, bu yüzyıla gelene kadar yaptığı tüm keşifleri ise bu doğal beslenme sayesinde yapmıştır. Diyeceğim şu ki; doğadan ve doğaldan uzaklaştıkça insan ilerleyemeyecektir. Ve her defasında özünü bulmak için acı çekecektir. O yüzden doğal beslenme dünyanın geleceğidir.

 

Siz doğal beslenmeye ne zaman, nasıl karar verdiniz, ne kadar zamandır sürdürüyorsunuz?

Doğa sanırım bu yüzyılda ve coğrafyada en çok acı çeken varlık. İnsanlığın bir kısmı kaybetmemek için çabalarken diğer kısmı sadece harcıyor. Hem Artvinli hem Bursa da büyümüş bir çocuk olarak doğayı ve doğalı sevmek bana çocukluğumdan kalan yaşam armağanı. Bundan 13 yıl önce doğanın katledilişine sessiz kalmak istemediğimi fark ettim ve doğal olmayan her şeyi çıkardım hayatımdan.

 

Yaşamayı ve yaşamın içindeki tüm enerjiyi sevmekle başlıyor her şey.

Uzun yıllar yanlış beslenmiş ve etkilerini vücudumda görmüş biri olarak az uyku, öz ve doğru beslenmeyi öğrendiğim günden beri tüm görev ve hobilerime zevkle yetişebiliyorum.  Doğru besin hem zihni hem ruhu besliyor. Eğer bedeninize zarar veren gıdaları tüketirseniz bedeniniz kendini kilitliyor dolayısıyla fazla uyumak istiyorsunuz, hayat göz kapaklarınızın arasından akıp gidiyor. Sabah yorgun kalkan beden ne hayattan zevk alıyor ne de yaşama tutunmak için enerji bulabiliyor. O nedenle benim yaşama iksirim “SEVGİ İLE BÜYÜTÜLMÜŞ VE YARATILMIŞ GIDALARLA BESLENMEK”.

Görünmek istediğimiz gibi olmak ya da içimizdeki özün farkına varmak… Hangisi istediğimiz ise bizim yolumuzu çizmemizi sağlıyor. Doğanın adaletinin içinde feminen çizgiler de var maskülen de. Doğa hem dişil hem eril enerji ile işliyor. Dolayısıyla seçimim her ikisi de.

Tabi amacım, popüler ve tüketimi destekleyen bir topluluğun tercih ettiği gibi belirli bir kalıbın içinde olmak değil, hem sağlıklı olmak, hem sağlıklı olmanın avantajı ile bedenen ve zihnen parlamak. İçimizde varolan dişil ve eril enerjinin farkına vardığımız an hiçbir kalıp bizi formal hale getiremez. İnce bir bel, fit bir vücut herkesin hayali ama sadece buna sahip olmanın hayatta hiçbir şeyi çözmediğini de bilecek yaşa geldiğinizde doğal olan her ne varsa ulaşmak istiyorsanız.

 

Hamilelikte doğal beslenmeden biraz bahseder misiniz? Bu arada, hamilelikte aşermek diye bir durum var, doğal beslenirken bu bir engel teşkil etti miJ

İlk hamileliğim de 27 yaşında, beslenme serüvenim de yolun başında aktif çalışan bir hamile idim. Kızımı, 7 kilo alarak ve 2640 gr sezaryen ile dünyaya getirdim. İlk annelik kocaman bir acemilik. Tanımadığınız duyguların hiç bilmediğiniz bir yolda keşfi hali ile daha acemi ve korkaksınız. Bu acemiliğiniz, dış dünyaya dönmenizden ve normal hayatınıza devam etmenizden de alıkoyuyor, tüm sesler zihninizde bilinmez bir algı ile büyüyor. Anneliğe alışmak babanın da özverisi ve emeği ile gerçekleşen bir durum, baba ne kadar anlayışlı ve sevgi dolu ise anne de o kadar rahat atlatıyor bu durumu.

İkinci hamileliğimde daha özgür ve bilinçli olmanın ve de beslenme keşfimin bilincinde bir hamilelik yaşamamdan ötürü sadece 4 kilo alarak ve 3000 gr. doğal doğumla oğlumu dünyaya getirdim. Doktorum Prof. Dr. Gürkan Uncu idi. Onun da beni desteklemesi ve sezaryen sonrası doğal doğum yapabileceğim yönünde telkini ile kendime ve bedenime güvenerek oğlumla doğumdan 2 saat sonra yürüyerek yuvamıza döndük.

Her iki bebeğimi de 2 yaşına kadar emzirdim. Doğumdan itibaren aktif çalışan, koşan, spor yapan bir anne idim ancak bu benim için dezavantaj değil avantajdı. Dış dünya ile bağlantımı daha kolay sağlamış, bebeklerimi de hayatın akışına o rahatlıkla alıştırmıştım.

Hamileliğim bol sebze, meyve ve protein tüketerek geçti. Aslında normal beslenmemden farklı hiçbir gıda tüketmedim. Emzirirken daha fazla kalori harcadığım için yediklerimin miktarını arttırdım, ama şeklini hiç değiştirmedim. Her iki hamileliğimde aktif ve enerjik olarak hatıralarımda hayatımın en güzel anları olarak kalacak.

Tüm hamileliğim boyunca doğru yolda olduğumu söyleyen ve gereksiz hiçbir tahlile ihtiyaç duymadan sağlıkla yavruma kavuşmamı sağlayan doktorumun pozitif bakış açısına göre de bunun normal olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu sadece hamilelik süresince beslenme ve yaşam şeklimle ilgili değildir. Herşey bir bütündür. Uzun yıllar boyunca biriktirdiğim beslenme şeklimin hamileliğin hastalık değil hayatın içinde varoluşunun bir parçası olduğu bakış açısına sahip olunca sanırım her şey gayet de normal ve seyrinde ilerledi.

 

İşin sırrı kendini doğaya ve doğala bırakmakta; bunu başarırsanız başka hiçbir şeye ihtiyaç duymazsınız.

 

Anne sütünün önemi…Ne kadar bahsetsek az, siz de çocuklarınızı anne sütüyle beslediniz, siz ne düşünüyorsunuz anne sütüyle ilgili?

Çocuklarımı 2 yaşına kadar emzirmiş bir anne olarak öncelikle muhteşem bir duygu olduğunu söyleyebilirim. Anne sütünün faydaları artık herkes tarafından bilinmekte. Ancak doğum yaptıktan sonra tüm anneler gibi ben de panik yaşadığımı itiraf etmeliyim. Sütüm yetecek mi, bebek doyuyor mu, ya kilo almazsa kaygıları içinizi kemirip duruyor. Bu aşamada en büyük destek zihniniz, doğal sürece bıraktığınızda bebeğinizi emzirmemeniz için fiziksel sıkıntınız yoksa hiçbir sebep yok. Bol su, bol yeşil, tıpkı sevgili inekler gibi J kendinizi doğala teslim edin. Ne şekerli sular, ne şerbetler hiçbirine ihtiyacınız yok. Dinlenmiş bir anne yüksek moralle bebeğini sevgisiyle emzirecektir. Elbette çevrenin etkisi kaçınılmazsa da anne olmak demek artık daha da güçlü olmak demektir. Gücünüz içinizde, kimsenin sizi etkilemesine izin vermeyin. Mutlu sütler mutlu bebekler…

Çocuklarınız da sizin gibi doğdukları andan itibaren doğal besleniyorlar, onlar için neler hazırlıyorsunuz, bebekken ne tükettiler, çocukken ne tüketiyorlar?

Anne karnında başlayan beslenme serüvenim çocuklarımın beslenme temelini oluşturdu. Ben şeker (rafine, fazla şekerli meyve), paket gıda, unlu gıdalar tüketmediğimden onlar da bu içerikteki gıdalara hep mesafeli yaklaşmaktadırlar. Tabi doğumdan sonra da mutfakta ve soframızda yer almadığı için bunu devam ettirmek zor olmadı.

Kızım ve oğlum 5 yaşına kadar hiç rafine şeker tüketmediler. Halen de şekere karşı mesafeliler. Arada anneanne ve babaanne yapımı az şeker bulunan ev yapımı kurabiye kek türevi şeyleri tüketirler. Bizim mutfağımızda yasak yok her gıdayı anlatarak, ne hissettirdiğini nasıl tüketmemiz gerektiğini konuşarak bilinçlenme var.

Bebeklerim daha küçükken onlara market raflarındaki gıdaları tek tek anlatırdım. Şimdi de ellerini pakete her attıklarında arkalarını okumaları gerektiğini öğrettim. O nedenle her ikisi de bu bilinçle büyüdüğü için çok dikkatli beslenirler.  Benim küçük bir oyunum var bununla ilgili. Yemeden önce dokun ve hisset. Çocuklarıma her ne yemek isterlerse önce dokunmalarını sonra onunla ilgili duygularını anlatmalarını isterim. O duygunun içinde o besinin yararlı mı zararlı olduğunu gösterecektir.

 

Hissettikleriniz yedikleriniz olsun…

Ev yapımı rafine şekersiz çikolata, ev yapımı balık kraker, ev yapımı cips, ev yapımı şekersiz dondurma, şekersiz reçeller, kekle ve aklınıza gelecek tüm gösterişli gıdaları evde yapabiliyorum.

Elbette bazı gıdaları yapamasam da onların da etkilerini anlatarak yememeleri için bir öğreti oluşturuyorum. Kızım Efsun 2 yaşında iken okulunda çikolatalı krema veriliyordu o zaman henüz şekersiz yaşam bu kadar popüler değildi. Ben kızım için okula pekmez gönderiyor, ödül olarak verilen şeker yerine ceviz, fındık, kayısı yolluyordum.

Çok kere okuldan arandığımı da biliyorum. Kızınız pilav yemiyor ya da hamburgerciye gittik ama o seyrediyor ya da balede verilen ödül şekeri kabul etmiyor gibi… Bunlar benim gururum itiraf etmeliyim, çok da haz alırdım bunları duyduğumda. Oğlumda ise her şey daha kolaydı. Bu sene okulunda tüm ikindi kahvaltıları şekersiz yapılıyor.

 

Çocukların pizza, hamburger, asitli içecekler, şeker, paketli gıdalar sevdikleri, tükettikleri bir gerçek. Siz bunlarla dopdolu bir dünyada kendi çocuklarınızı bunlardan nasıl koruyorsunuz?

Çocuklar o gıdaları sevmiyor, çocuklara o gıdaları siz sevdiriyorsunuz. Hepsi bağımlılık yaratan gıdalar. Siz tüketirseniz onlar da tüketir. Gıdayı sevmek zihinde başlar. Çocuğunuza alkol ve sigara veriyor musunuz? Verseniz muhakkak onları da seveceklerdir. O nedenle dopdolu dünyada siz boş olmayı tercih edin. Kim ne derse desin anlatın, alternatif sunun daha doğrusu beslenmeyi, gıdaya emek vermeyi, doğayı, doğada yetişen gıdaların ruhunu ve kalbini sevmeyi öğretin. Bakın her şey değişecek. Doğadan uzaklaşmış ruhsuz gıdaları çocukların sevmediğini göreceksiniz. Benim oğlum yazın kış gelse de karnabahar, brokoli yesem diye dua ediyor. Çıktığında da sofrada olmazsa epey surat asıyor.

 

Doğal beslenme bize neler kazandırır, doğal beslenmeye başladıktan ne kadar zaman sonra daha iyi, daha zinde hissederiz?

Benim klasik bir cümlem var birçok röportaj ve söyleşimde yer verdiğim ancak değerli okuyucularınızla bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Bir sabah uyandınız bedeniniz kuş gibi, sanki kanat takıp uçacaksınız. Saçlarınız ipek gibi ve gülüşünüz hiç eksilmiyor yüzünüzden. Esir değil sahipsiniz bedeninize ve bedeninizin istediği her şeye. Bence beslenmek bir özgürlük, siz özgürce tükettiğinizi düşündüğünüz her tat ile köle olmaya devam ediyorsunuz. Bedeninizin sahibi mi yoksa kölesi mi olmak istersiniz? Karar sizin.

 

Özgür bir zihnin mutlu olamaması mümkün değildir…

Her gıda sizi kölesi yaparken yavaş yavaş ruhunuzu da teslim alıyor.  İnsan uçamıyor sanıyorsunuz bence yanılıyorsunuz bedeninizi özgür bırakın uçacaksınız.

Hemen yarın başlayın ve etkilerini görün kendinize inanın. Esaret mi kölelik mi? Rafine şekersiz bir hayat özgür bir beden demek. Şekerin artık sigara alkol gibi bağımlılık yaptığı bilimsel olarak da kanıtlandı. Ve ben kocaman bir nefes aldım.  O yüzden şekersiz hayat demek hasta olmamak demek olmasa bile hemen iyileşmek demek.

Zihnini uyuşturan şekerin ilaç alsan dahi etki etmemesi ihtimalini azaltmak demek.  Ben mutfağımda rafine şeker bulundurmayalı uzun yıllar oldu, eve gelen konuklarımdan şeker tüketmek isteyenlere bir kavanoz meyve püremden ikram ediyorum. İlk zamanlar değişik tepkilerle karşılaşmış olsam da artık herkes bu fikre bayılıyor. Şekersiz bir hayatın içinde doğal şeker içeren meyveleri de fazla tüketmemek de yer alıyor. Çünkü şeker, beyni uyuşturan ve keyif veren bir gıdadır. Doğal da olsa her şeyin fazlası gibi zararlıdır.  Şekersiz bir hayatı seçtiğinizde artık diyet yapmak zorunda kalmayacaksınız bence en muhteşem yanı da bu.

 

Kaçamaklarınız oluyor mu, hem sizin, hem de çocuklar için soruyorum?

Benim kaçamağım hiç olmuyor. Yani rafine şekerli, paket gıdalı, unlu, bakliyatlı ve içinde bedenime zarar verecek hiçbir gıdayı tam 13 yıldır tüketmiyorum. Çocuklarımın yukarıda da bahsettiğim gibi ev yapımı içinde rafine şeker olan gıda tükettikleri zamanlar olabiliyor ya da paket olmayan dondurma lüksleri. Ancak genel olarak içsel beslenmeyi yakalamış durumdalar.

 

Bir yere gittiğinizde doğal beslenmeye yönelik bir menüyle karşılaşmıyorsanız nasıl aksiyon alıyorsunuz?

Çözüm sizsiniz. Yurtdışına gittiğim zamanlarda bile muhakkak yanımda kurtarıcı gıdalarım olur. Beslenme şeklimi doğru yola getirdiğim zamanlarda yani bundan 13 yıl önce henüz bu kadar bilinç yoktu. O zamanlarda bedenimi terbiye etmeyi öğrendiğimden gittiğim yerde hiçbir şey bulamıyorsam su ile masanın sohbetine katılıyordum. Çok fazla tepki ve arada hakarete bile maruz kalmış olsam da yolumdan hiç vazgeçmedim. Ancak artık her şey daha kolay ve bilinçli o yüzden kendime uygun bir çözüm buluyorum. İnsanlar beni artık anlıyor hatta artık eşlik ediyorlar.

 

Son olarak; “Mutluluk Reçetesi: Doğal Beslenme” kitabınızı kimler okusun? Doğal Beslenme Dünyanın Geleceğidir-178

Hipokrat’ın dediği gibi “Beslenme, hastalıklara karşı ilk ilacın olsun.” Sağlıklı ve dengeli beslenen her beden ilaçsız bir hayata merhaba der. Ben çok uzun yıllardır ilaç kullanmıyorum. Elbette tıbbın desteği ile çözülmesi gereken zamanlarda ilaç gerekli bir şey. Hastalık zihinde başlar, zihniniz berraksa bedeniniz de pırıl pırıldır.

Doğru beslenmek zihnin parlamasına yardımcı olur…

Kitabım, kendi bedenine saygı duyan, dünyayı seven, doğaya inanan, çocuklarını emekle ve sevgi ile büyüten, spor yapan, bağımlılıklarından kurtulmak isteyen ve bedenini özgür bırakan herkese bir yol gösterici. Ben yaptım siz de yapın demiyorum, ben inandım siz de inanın diyorum, önce kendinize sonra doğaya sonra içinizdeki bu dünyaya ait insana…

 

Tekrar, teşekkürler, sevgiler.

 

Mine Rana Dayıoğlu Hakkında

 

“Meraklı, heyecan dolu, hayatın ve doğanın içerisinde iştahla yürüyen ruhum ile enerjimi ve öğrendiklerimi paylaşmayı seven biriyim.

“Avukat, maraton atleti, anne ve yazar kimliğimle hayatın içerisinde tüm yollarla iç dünyama yolculuk halindeyim.

16 yıldır sürdürdüğüm avukatlık mesleğinin zor ve sorumluluk yüklü yanlarını hafifletmek için kendime yeni yollar açarak hem yazarlık hem maraton koşuculuğunu hayatıma almış durumdayım. Tüm bu hayat içerisinde de biri 10 yaşında kız, biri 5 yaşında erkek iki çocuk annesi olarak da sürekli beslenmeyi keşfetmeye çalışan, onlara yeni ve sağlıklı lezzetler yaratan bir aşçıyım.